Ahmet Ümit: "Belki ileride Üsküp'te geçen bir roman yazarız"
Ahmet Ümit: "Belki ileride Üsküp'te geçen bir roman yazarız"
Ahmet Ümit, 11. BookStar Avrupa Edebiyat Festivali’nde Üsküp okurlarıyla buluştu, eserlerinin evrenselliğini, farklı kültürlerle edebi diyaloğu ve Türkçe yazmanın önemini anlattı.
Avrupa’nın farklı ülkelerinden yazar ve okurları bir araya getiren 11. BookStar Avrupa Edebiyat Festivali, bu yıl da edebiyatın evrensel gücünü kutlayarak sona erdi. Festivalin özel konuğu ise, çağdaş Türk edebiyatının en güçlü kalemlerinden biri olan Ahmet Ümitti. Polisiye romanlarıyla olduğu kadar şiirleri, tarih ve insan ruhuna dair derinlikli anlatımıyla da tanınan Ümit, eserleri 37 dile çevrilmiş, dünya çapında geniş bir okur kitlesine ulaşmış bir yazar.
Üsküp’le tarihsel ve kültürel bağlarımızı hatırlatan bu anlamlı buluşmada, Ahmet Ümit’le festivalin atmosferini, edebiyatın sınırları aşan etkisini ve farklı kültürlerle kurduğu edebi diyaloğu konuştuk.
Bu yıl 11. düzenlenen BookStar Avrupa Edebiyat Festivali'nin özel konuğusunuz. Uluslararası bir festivalde yer almak, farklı kültürlerden okur ve yazarlarla buluşmak sizin için ne ifade ediyor?
Bu çok önemli çünkü ben Türkçe yazıyorum. Yani ana dilim benim, malzemem Türkçe. Ama eserlerim 37 farklı dilde şu ana kadar yayınladı. 6 kitabım var burada, 6 romanım yayınlandı. Son buraya geliyorum diye de 2 kitabım daha yayınlandı. Yani aslında oldukça burada kitabı çok olan Türk yazarlardan biriyim. Bu tabii çok kıvanç verici bir şey. Üsküp ile eskiden beri bizim tarihsel bağlarımız olan, aynı coğrafyada olduğumuz, her zaman Üsküplü deyince dudaklarıma bir gülümseme yayılıyor. Çünkü çok yakın bir kültür bize burası. O nedenle hem kitapların burada yayınlanmış olmasından hem de Bookstar gibi bir festivalde özel konuk olarak davet edilmekten büyük memnuniyet duyuyorum. Ve beni davet edenlere ve tüm Üsküplü halkına teşekkür ediyorum.
Festivalin Türkiye'den ve Avrupa'dan gelen yazarları bir araya getirmesi, edebiyatın sınırlarını nasıl etkiliyor? Bir yazar olarak farklı kültürlerden gelen edebi akımlarla etkileşimde olmak nasıl bir ilham kaynağı?
Bu çok önemli bir şey. Çünkü dediğim gibi biz Türkçe yazıyoruz. Dolayısıyla eserlerimizin başka halklar tarafından okunması için çevrilmeye ihtiyacı var. Ve bu çeviriler yapılıyor. Bu çeviri olunca da sınırları aşıyoruz. Ama anlattığımız hikâye, Türkiye'de geçen hikâye olmasına rağmen aslında insanlığın ortak hikayesi. Dolayısıyla Üsküp'teki bir okurum da İstanbul'daki bir okurum gibi yahut Pekin'deki bir okurum gibi yahut Berlin'deki bir okurum gibi, kendiyle yüzleşiyor benim hikayelerimle. Çünkü insanı anlatıyorum. Sonuçta dilleri, dinleri, ırklarını kazırsak hepimizin altından bir insan çıkıyor. Ve o insan her yerde aynı insan. Dolayısıyla bu sınırın aşılmış olması ve burada dünyanın çok farklı yerlerinden, farklı okurlarla buluşmak benim için son derece güzel, önemli bir deneyim.
Peki festival kapsamında yer alan etkinliklerden biri de “Ahmet Ümit'le kahve”. Okurlarla bir iletişimle ne tür temalar üzerinde duruyorsunuz? Kitaplarınızdan en çok merak edilen konular neler?
Bunu tabii Türkiye'de çok yapıyoruz. Türkiye'de çok büyük bir okur kitlesi var. Yani böyle bir etkinliğe yüzlerce okur katılıyor. Neleri konuşuyoruz? Okurlarımızdan gelen sorular oluyor. Onların merak ettiği roman kahramanları ile ilgili sorular oluyor. Bazen ben onlara sorular soruyorum. Yani mesela buradaki yaşamı merak ediyorum. Çünkü ben sadece Türkiye'de geçen hikayeler yazmıyorum. Mesela Moskova'da geçen bir romanım var. Berlin'de geçen bir romanım var. Şimdi Roma'da, İtalya'da geçen bir roman yazıyorum. Kim bilir belki Üsküp'te geçen ileride bir romanda yazarız. O nedenle Üsküp'ü tanımak, Üsküpleri tanımak, onlarla sohbet etmek de benim için son derece önemli.
Şiir ve polisiye roman yazma arasında bir denge kurmak, çok farklı bir bilim ve anlattığım tarzı gerekiyor. Bu iki türü bir arada tutan ortak bir nokta var mı?
Aslında şöyle, bir yazar belli konular seçer, belli konular anlatır. Yani bir duyguyu, bir düşünceyi, yaşadığı bir olayı, ya geçmişte olmuş, tarihte olmuş bir olayı anlatır. Ama bu olayın içeriğine göre biz buna bir biçim veririz. Bazen bu bir destan olur, bazen bir şiir olur, bazen bir roman olur, bazen bir hikâye olur. Ve o olayın kendisi, trajikse mesela daha trajik bir dil kullanacağız. Komikse daha komediye kaçan bir dil kullanacağız. Aşksa daha romantik bir dil kullanacağız. Dolayısıyla bir yazar için aslında her konu yazılabilir, her şey konulabilir. Ama önemli olan o yazdığınız konuya uygun bir dil geliştirmek, bir üslup, bir biçim geliştirmek. O nedenle polisiye roman, şiir, masal da yazıyorum ben. Çünkü bir şey anlatmak istiyorum, bir şey anlatma ihtiyacım olduğu sürece, şiir de olsa, roman da olsa, masal da olsa, hikâye de olsa anlatmaya devam edeceğiz.
İster şiir ister roman olsun. Yazmaya başlama aşamasında belirli bir ritüeliniz veya alışkanlığınız var mı? Hikâyenin veya şiirin başta geceden bitişine kadar nasıl bir yol izliyorsunuz?
Önce ne yazacağımı tıpkı bir mimar gibi not alırım, çizerim. Yani nasıl bir mimar evi yapmadan önce planlar yaparsa, yatak odası, tuvalet, banyo, salon falan. Ben de romana başlamadan notlar alırım. Karakterler kimler? Nasıl bir entrika olacak? Hangi olaylar olacak? Romanın sonucunda kahramanlar nasıl bir dönüşüme uğrayacak? Bunların hepsini önceden bilirim. Eğer bilmediğim bir konuyu yazıyorsam, diyelim ki Üsküp'e yazacağım. O zaman Üsküp'e gelirim, Üsküp'te bir süre yaşarım. Bir ay, iki ay, üç ay. Üsküp hakkında okumalar yaparım mesela. Üsküp'ün tarihi hakkında okumalar yaparım. Yeterince bilgiye sahip olduktan sonra ve bu kurgu bittikten sonra da romanı yazmaya başlarım.
Ne zaman yazıyorsunuz? Gece mi, gündüz mü?
Gündüz, genellikle gündüz yazarım. Yani sabah kahvaltı yaptıktan sonra. Bohem bir hayat yoktur bizde. Çünkü ağır iştir romancılık. Tıpkı işine giden insanlar gibi sabah kalkar kahvaltımı yaparım. İstanbul'da Beyoğlu'nun İstiklal Caddesi'nde bir ofisim var. Oraya giderim ve orada yazmaya başlarım. Günde iki sayfa, üç sayfa yazabilirsem bu gayet iyi bir rakamdır yani.
Üsküp'e daha önce ziyaretlerinizde nasıl deneyim yaşadınız? Üsküp hem tarihi hem de kültürel açıdan çok zengin bir şehir. Şehre dair en çok hangi izlenimlerle geri döndünüz?
Üsküp aslında Yahya Kemal'in de doğduğu şehir. Diğer yandan çok önemli bir şahsiyet Büyük İskender'in etkisinin yaşandığı yerlerden biri. Ve tabi Osmanlı kültürünün burada yaşandığını biliyoruz. Yoğun bir Osmanlı kültürü var. Buraya geldiğim zaman özellikle çok kültürlülük, çok farklı kültürlerin olması. Bu kültürlerin bir arada yaşıyor olması, birbirlerini etkiliyor olması beni çok etkiliyor. Bundan çok hoşlanıyorum. Camiler, kiliseler bunların bir arada bulunuyor olması ki tam da insanlığın böyle yaşaması gerekiyor aslında. Farklı ulusların bir arada yaşıyor olması. Bu açıdan beni çok çok etkiliyor, çok seviyorum. Bir romancı için bu çok önemli bir malzemedir. Çünkü biz insanı anlatıyoruz. Farklı insanlar, farklı uluslar, farklı kültürler, farklı diller, farklı dinler bunların birbiriyle ilişkisi beni çok yakından ilgilendiriyor. O yüzden de üçüncü gelişim benim Üsküp'e.
Dördüncü gelişim herhalde aylarla sürecek.
(Gülümseyerek) Belki olabilir.
Makedonya’da yaşayan soydaşlara mesajınız var mı?
Valla şunu söylemek isterim. Elbette burası, burada bir Kuzey Makedonya devleti var. Bu devletin üyeleri onlar, vatandaşları. Bir yandan tabi buna sadık kalmak ama diğer yandan kendi kültürünü de korumak lazım. Kendi dilini, kendi geleneklerini, göreneklerini korumak lazım. Bence yeryüzündeki bütün halkların nerede olursa olsun kendi dillerini ve kendi kültürlerini korumaları çok önemli. Çünkü bu bir zenginlik, bir bahçe gibi düşünün. O bahçedeki çiçekler gibi yani. Orada bulunan halklar, o bahçedeki çiçekler gibi. Hiçbir kültürün ölmesine, yok olmasına izin vermemek lazım. Ama öncelikle de buradaki Türklerin kendi kültürlerine, sahip çıkmalarına korumaları gerektiğine inanıyorum.

H.Gina
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.