Çiğdem Ülker: "Makedonya Türkleri, çok değerli bir insanlık halinin ifadesidir”
Çiğdem Ülker: "Makedonya Türkleri, çok değerli bir insanlık halinin ifadesidir”
“Makedonya’da Türk olmak, güçlüklerinden güç bulan ve yüz yıldır ödünsüz devam eden bir insanlık halidir” diyen Çiğdem Ülker, bu kimliğin kültür, dil ve vefa ile geleceğe taşındığını vurguluyor. Üsküp’teki Türk varlığını ise eşsiz bir direncin ve onurlu bir duruşun sembolü olarak tanımlıyor.
Otuz yıl sonra yeniden Üsküp’e dönen eğitimci ve yazar Çiğdem Ülker, şehrin yağmurlu sokaklarında Vardar’ın sesi ve Taş Köprü’nün selamıyla karşılandı. Ülker, geçmişle bugünü buluşturan bu ziyaretinde Makedonya’daki Türk kültürünün canlılığını, dostlukların zamanla sınanan değerini ve eski öğrencilerinin bugün toplumun kanaat önderleri olarak yükselişini anlattı.
Yunus Emre Enstitüsü – Üsküp’ün organizasyonu sayesinde gerçekleşen buluşma, Ülker’i yıllar önce görev yaptığı üniversite ve öğrencileriyle yeniden bir araya getirdi. Bu karşılaşma kültürün, dilin ve dostluğun zamanın ötesinde nasıl yaşatıldığının güçlü bir tanıklığı oldu.

Ülker, Makedonya Türk toplumunun dil ve kültür konusundaki duyarlılığını, gençlerin eğitimdeki başarısını ve vefa duygusunun önemini vurgularken; Üsküp’ün yeşil ağaçları, Vardar’ın suyu ve Türkçe’nin canlı sesiyle örülen bu buluşmanın kendisi için bir “eve dönüş” anlamı taşıdığını ifade etti.
YENİDEN BİRLİK: Üsküp sizi yağmurla, Vardar’ın sesiyle, Taş Köprü’nün selamıyla karşıladı… Bu buluşmanın kalbinizde uyandırdığı ilk titreşim neydi?
Çiğdem ÜLKER: Daha ilk anda, beni karşılamaya gelen sevgili genç arkadaşımın dilinde Üsküp Türkçesinin kendine has, çok sevimli, sıcak ve zengin çağrışımlarla dolu tınısını duyunca kendimi Haruki Murakami’nin İmkansızın Şarkısı’ndaki kahraman gibi hissettim. O öyküdeki “Toru” da Hamburg uçağındadır ve gençliğinde dinlediği “Norwegian Wood” şarkısını duyunca yirmi yıl önceye döner. Murakami’nin öyküsünde de yağmur yağmaktadır ve her taraf yemyeşildir. Ben de sanki hiç ayrılmamışım gibi hızla şehre daldım ve kendimi Makedonya Radyo Televizyonu’nun (MRT) önünde eski dostlarımla sohbet ederken buldum. Bahçedeki yaşlı yeşil ağaçlar öyküdeki gibi ıslaktı ve ben sanki hiç değişmemiştim. Öyküde olduğu gibi benim de bu şehirde çok sevdiğim bazı dostlarım ölmüştü, ama sanki yaşıyorlardı ve az sonra “Destan”da onlarla buluşacaktım. Ben Üsküp’ü unutmamıştım ve işte geri gelmiştim ama şehrin de beni hiç unutmadığını ve beklediğini hissettim.
YENİDEN BİRLİK: Kale’den Türk Çarşısı’na uzanan bu yolculukta, geçmişle bugün arasında nasıl bir köprü kurdunuz?
Çiğdem ÜLKER: Yöneticilerin Üsküp’e bir Orta Avrupa başkenti kimliği vermeye çalışmaları karışık duygular yarattı bende. Acıklı ama sevimli bir gayretkeşlikle yapılmış meydan bana başka kentleri hatırlattı. Ama en büyük binanın bir Müze olarak değerlendirilmiş olması, bir heykel kümesinin anne-çocuk temasına ayrılması, nehrin kıyısındaki heykellerin yazarlar olması -ki birisi Necati Zekeriya’ymış- bence çok hoş. Üstelik sevgili Üsküp o kadar yeşil bir kent ki ağaçlar, o heykellerin sert duruşlarını evcilleştirmiş. Vardar’ın suyu ve sonbaharın rengi savaşçı heykellerinin dehşetini bile yumuşatmış.
YENİDEN BİRLİK: Makedonya’daki Türk kültürünün canlı kalışını otuz yıl sonra görmek size ne düşündürdü?
Çiğdem ÜLKER: Bu süre, bir insan hayatı için uzun ama kentlerin hayatında çok kısa. Üstelik sistemlerin tarihe karıştığı, devletlerin parçalandığı, Bosna’nın yakılıp yıkıldığı soluk soluğa bir zamandı bu. Yaşadığımız siber devrim sayesinde son otuz yıldır artık, insanlar, ülkeler, kıtalar birbirine öyle yakın ki etkileşimler sonsuz.
Makedonya’daki Türk kültürü 1945-1991 arasındaki kapalı dönemde bile kendini korumayı başarmıştı, şimdi ana ülke ile hem fiziki hem dijital bağların bu kadar arttığı bir çağda gelişmesini doruklarda yaşıyor. Havaalanından başlayarak her adımda Türkçe görmek olağanüstü bir duygu. Dünyada bunu yaşayabildiğimiz başka bir yer yok. Belki biraz da Bosna Hersek’te. Ama bir Ankaralı için bunun muhteşemliğini kim inkâr edebilir. Bunu yaratanlara, Türkçeyi ve Türk kültürünü Makedonya’da yüzyıllardır yaşatan kardeşlerimize bin selam olsun.

YENİDEN BİRLİK: Otuz yıllık dostluklar ve ömürlük kardeşlikler… Bu bağların sizin hayatınızdaki yeri nedir?
Çiğdem ÜLKER: Bıraktığınız yerden başlamak, kaldığınız yerden devam etmek, dostunuzla sanki dün ayrılmışsınız gibi sarılmak. Bu olağanüstü bir mutluluk.
Elbette hayatta her şey değişiyor; biz insanların da duyguları, davranışları, algılayışları zaman içinde değişiyor. Bu, hayatın temel gerçeği. Ama eğer birbirimizi her şeye karşın hâlâ sevebiliyorsak ne makam, ne zaman, ne coğrafya duygularımızı etkilemiyorsa işte bu dostluktur. Ne mutlu bu dostluğu yaşayabilen ruhlara. Çünkü “zaman” her şeyi olduğu gibi dostlukları da soldurabiliyor. “Vefa” eski moda bir duyguya dönüşüyor. Çağımızın insanı hep yeniyi daha yeniyi ve daha hızlıyı istiyor. “Eski dostlar” bir şarkı adı olarak bile artık hatırlanmıyor. Oysaki hayatın ve insan varlığının temel bilgilerinden biri “vefa” ve “dost kalabilme” gücümüz. Aytmatov’un Gün Olur Asra Bedel’inde “ Yedigey” dostu “Kazangap” bilmese dahi sonsuza kadar onu korumaya ve sevmeye devam eder. Meşa Selimoviç “Derviş ve Ölüm” de dostun vefasızlığını ölüm acısıyla eş tutar. “Dost olmayı” başarabilmemiz insan olmamızın en güzel ifadesidir. “Dokuzuncu Senfoni”nin sonundaki Schiller’in “Ode To Joy”un sözlerini hatırlıyorum şimdi: “Bir dostun dostu olmak isteyen / Bu dünyada kendisine ait diyebileceği tek bir ruhu olan…”
YENİDEN BİRLİK: Türkiye’den bakıldığında Makedonya Türkleri nasıl görünüyor? Sizce eksikleri ve güçlü yanları nelerdir?
Çiğdem ÜLKER: Hiçbir eksiği yoktur ama çok güçlü yanları vardır. Makedonya’da Türk olmak, güçlüklerinden güç bulan ve yüz yıldır hiç ödün vermeden devam eden, çok değerli bir insanlık halinin ifadesidir. Çok kültürlü bir toplumda yaşamak, biri Avrupa’da biri Ön Asya’da iki ülkeye de ait olmak, zengin varyantları olan Makedoncayı ve anadilimiz Türkçeyi aynı anda kullanmak sıra dışı insan imkânlarına sahip olmak demektir. Üstelik bereketli ve zengin Vardar ovasında yaşıyor olmak da büyük bir şans. Havasıyla, suyuyla, dağıyla, gölüyle gezegenin en güzel coğrafyalarından birisidir Makedonya. Nitekim Makedonya Türkleri de bütün bunların bilincindedir.
YENİDEN BİRLİK: Otuz yıl sonra Üsküp’e döndüğünüzde, eski öğrencilerinizin bugün önemli görevlerde bulunduğunu görmek size ne hissettirdi?
Çiğdem ÜLKER: O gençlerin mesleklerinde başarılı olacaklarını, Makedonya Türk toplumunun kanaat önderleri olacağını biliyordum. İki dile de aynı hassasiyetle sahip çıkan, yüksek ahlaki değerleri olan, eğitime büyük değer veren bir toplumun çocuklarıydılar. Türkçe konusundaki duyarlıkları o yıllarda da olağanüstü yüksekti; şimdi de öyle. Yaşadıkları toplumsal çevre onları son derece dikkatli bakan, satır aralarını okuyabilen ve başarıya odaklamış gençler olarak yetiştirdi. Şimdi sevgili Meral Dalip Musli’yi, sevgili Ayfer Necip’i, sevgili Zeynep Hüseyin’i, sevgili Oktay Ahmet’i, sevgili Mahmut Çelik’i ve o yıllarda genç bir asistan olan Prof Dr. Hülya Daud Skuka’yı mesleklerinin zirvesinde görmekten gurur ve sevinç duyuyorum. Pedagoji ve filoloji fakültelerinde yeni tanıştığım öğrenciler de yüksek bir kavrayış ve yaklaşım içindeydiler. Hayran oldum onlara.
YENİDEN BİRLİK: Üsküp Yunus Emre Enstitüsü’nün büyük organizasyonu sizi dört yıl çalıştığınız okulunuzla tekrar buluşturdu. Bu buluşma sizin için nasıl bir anlam taşıdı?
Çiğdem ÜLKER: Ben mesleğini çok seven ve “sınıf”ı kutsal bilen bir öğretmenim. Kendimi en mutlu hissettiğim yer, okul ve sınıftır. Türk mili eğitiminde her aşamada görev yapmış eğitimci bir anne babanın çocuğuyum ve görevin kutsal olduğu öğretilmiştir bize. Nerede olursa olsun aynı heyecanla çalışırım ama Üsküp’ün özel koşulları ve bu kadim kentte Türk öğrencilerle olmanın anlamı benim için çok farklıydı.
Aziz Kiril ve Metodiy Üniversitesinin beton bloklardan oluşan brutal mimarisini hep çok beğenmişimdir. Güzel bahçesini, giriş holündeki Laocoön’ün titanlarla savaşını gösteren ünlü heykelin replikasını da severim. Üniversite; mimari estetiği ile bence kentin en kıymetli yapı kümelerindendir. Üniversitenin o dönemdeki rektörü Prof. Dr. Radmila Kipriyanova ve Prof Dr. Kiril Temkov da büyük bir iyi niyetle desteklemişlerdi çalışmalarımı. Pedagoji Fakültesinden Prof. Dr. Yusuf Hamza Beyin de çok değerli desteğini hep hissetmişimdir. Bugün eski okulumla yeniden buluşmak ve oradaki dostlarla kucaklaşmak harikuladeydi.

Yunus Emre Enstitüsü, Türkiye Cumhuriyeti’nin göz bebeği olan en elit kurumlarımızdan biridir. Yıllarca hayran olduğumuz Fransız Kültür Merkezleri, Goethe Enstitüleri, Cervantes Enstitüleri gibi Yunus Emre Enstitüsü de bizim yüz akı kültür merkezimizdir. Ben de Yunus Emre’nin görevlendirmesiyle Beyaz Rusya’da Minsk Üniversite’sinde çalıştım ve dört gündür Üsküp’te onların konuğuydum. Çok teşekkür ediyorum: Başkan Yunus Dilber Beyi ve onun şahsında, Enstitünün öğretim görevlilerini selamlıyorum. Ezgi Sönmez, Ferhan Ruşid, Rabie Ruşid ve Süleyman Gina hocaları selamlıyorum.
YENİDEN BİRLİK: Bu ziyaretin ardından, Üsküp ve Makedonya ile bağınızı gelecekte nasıl sürdürmek istiyorsunuz?
Çiğdem ÜLKER: Öğrencilerle olan buluşmamızda onların her birine tek tek özel yazma ödevleri verdim ve epostama göndermelerini istedim. Şimdi yazıları geliyor. Metinlerini okuyor, değerlendiriyor ve onlara geri gönderiyorum. Ve gençlerin Türkçe yazma düzeylerine hayranlık duyuyorum. İftihar ediyorum. Çok sevinilecek bir durum bu. Ve diliyorum çocuklarımızın bu çalışkanlığı artarak devam etsin.
Bütün Makedonya bana baba evi kadar yakın. Çok yıllar önce genç bir öğretmenken buradaki Türk varlığıyla tanışmış olmak hayatımın en önemli kırılma eşiklerinden biri oldu. Makedonya Türk toplumundan kitaplara, makalelere sığmayacak kadar çok şey öğrendim. Öğrendiklerimi yazmaya, yaymaya, Türkiye’dekilere öğretmeye çalıştım. Çalışacağım da. Ve eğer siz benden bir şey isterseniz başım gözüm üstüme…
“Yeniden Birlik” aracılığıyla kardeşlerimi selamlıyorum ve bu söyleşi için size teşekkür ediyorum. Adınız hep var olsun.
Hüsamettin GİNA
Fotoğraf: Yunus Emre Enstitüsü - Üsküp
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.